Yaşa Sade
Alamanya
Babam Almanya’dan Türkiye’ye gelmemi istediğinde 12 yaşındaydım. Türkiye’de Almanya’dan dönen işçi aileleri için oluşturulan Anadolu lisesinde oldukça parlak bir talebeydim.
Öncelikle Almanya müfredatında okuyan biz “geri gelenler” sonra Türk müfredatına geçirilince o dönemde bizlerin alışık olduğu sistemden farklı, Üniversite seçme sınavında bir çoğumuz döküldü.
Türk toplumunda pek kolları açık karşılanmıyorduk. Türkiye’deki talebelere göre daha serbest olan bizler bir çoğuna göre “Alman domuzuyduk”. Almanya’da yabancı, Türkiye’de istenmeyen.
Üniversite yıllarımda birçok arkadaşım tarafından gereksiz ciddi ve açık sözlü olarak sınıflandırılan ben, pek de adapte olamadım. Uymuyordum.
Bu farklar iş hayatında iddialı yabancı dilimle bana hep katkı sağladı. Farklı bakış açım, yöneticiler tarafından çoğunlukla takdir edildi, kendi çıkarları için kullanılamadığında ise elbette benim için “o şirkete veda” ile sonuçlandı.
Türkiye’de başarılı olsam dahi hep kafamda şu soru işareti vardı: “Almanya’da kalsaydım ne olurdu”. Babam memleketine hayırlı bir evlat olmam için beni çocukluk – gençlik arası bir yaşta annem ile birlikte Türkiye’ye göndermişti.
30 sene sonra bir firmanın Almanya’ya bizim için yerleşir misin yaklaşımıyla bu soru işaretine cevap bulacaktım. Arkadaşlarım “kurtuldun” düşüncesi ile bana bakarken, ben ise “Türkiye için şu an aslında Almanya’ya gitmemek” düşüncesi arasında kaldım. Merakım ağır bastı.
Berlin’de üç ay geçirdim ve şunu anladım. Sevgili Babam benim nerede mutlu olacağımı çok iyi biliyordu. Birçokları herkesin istediği fırsatı geri teptiğimi düşünürken ben bu defa zıplaya zıplaya Türkiye’ye döndüm. Güzel memleketim. Her ne kadar Almanya daha rahat olarak algılanıyor ise çevremce, benim kalbim Türkiye’de mutlu ve huzurlu. O yüzden babacım… Doğruydu kararın. Hırpalandım ama güçlendim. Teşekkürlerimle ve dualarımla sana sevgiler gönderiyorum.