Yaşa Sade
Zaman Kapsülü
Münih Prehistorisches Museum. İlkokuldayım. Müzeyi geziyoruz. Elimizde bir defter, gördüklerimi işaretliyorum. Müzede gördüklerimi kendi 11 yaşımdaki hayatımla birleştirerek çiziyorum, yazıyorum, öğreniyorum. Sonra canım rahmetli babam beni annemle Türkiye’ye gönderiyor. Memleketine, memleketime faydam olsun diye. 35 sene sonra, Tulga Albustanlıoğlu’nun Anadolu’yu turizm öğrencilerine internetten anlatmasını dinliyorum. Duyumsuyorum. Fark ediyorum ki dünyanın en güzel zaman kapsülüne ev sahipliği yapıyoruz.
Tulga Hoca’dan öğrendiklerimle ev sahipliği kelimesini değiştirmem gerekiyor. Biz ev sahipleri değiliz, ancak bu nefis zaman kapsülünü bekleyenlerdeniz. Fakat biz de geçiciyiz. Bu geçitten geçenlerdeniz. Noktasal anlamda ebedi olmasak dahi, bu zaman kapsülüne şu anda bir iz bırakan bizİZ. TÜRK’ler! Kültür mirasımız Anadolu’ya. Kulaklarımda bir anlatı çınlıyor. Yıllar sonra bir MİT olacak bir anlatı. Hz. Muhammed kutlu bir komutana (komutanlara) İstanbul’u müjdeliyor ve o güzelim kente biz büyüleyici bir geçitten, Anadolu’dan geçerek varıyoruz.
Elbette göz kamaştıran bu kadim olgudan bir parçayı sürekli yanı başında tutmak isteyenler var. Alıp götürüyorlar. Anlatılıyorlar, işitmiyorlar. İstediğin kadar süsle, altın kafese koy. Götürdüğün parça, bırakıldığı yerden daha güzel durabilir mi hiç? Ancak Anadolu’nun kerametidir ki ne alıp götürseler dahi kalbinden yenisi çıkıyor. Geçenler, geçerken geçenlere yol gösteriyor. İster geçit/geçenler deyin, ister coğrafya/zaman. İster Antropoloji… Anadolu katman katman yazıyor kendini. Bize onu okumak, duyumsamak düşüyor.
Ve sonra bir mimar geçiyor bu topraklardan. Bir çerçeve çiziyor geçenlere. Misak-ı Milli… Çerçevenin kalbine bir başkent duyumsuyor ve bizlere aktarıyor. Ankara.
Neden ağladığımı bilmiyorum. Gözyaşı şişelerinde gözyaşlarını biriktirenler aynı duyguyu mu hissetmişler ve saklamak istemişler? Anadolu’nun bizlere mirasını biriktirdiği gibi ben de buradan geçmesine izin verilenlerden biri olarak şükrü saklamak istiyorum. Çünkü bana göre şükür paylaştıkça değerlenir. Bu toprakları hisseden, seven ve onlardan şükür duyumsayarak geçen herkesle paylaşıyorum. Şimdi ve sonsuzlukta.
İçinizde, bir yerde, şu anda “Ya şimdi?” sorusu belirdiyse… Hepimizi Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde geçitten geçenleri görmeye, dinlemeye, hissetmeye davet ediyorum. Anadolu’dan şu anda geçenlerin Başkenti Ankara’ya. Ne zarifçe Anıtkabir’de bedeni bir imza gibi o çok sevdiği topraklara sonsuzlukta kavuştu.
Bulunduğumuz dönemin şartlarını dikkate alarak belki bedenen ziyareti yapmayı erteliyorum. Ancak Anadolu ile ilgili bu memleketin değerli Türk bilim insanlarının, edebiyatçılarının kitaplarından birine misafir olmanız, zihninizle önden duyumsamanız dileği ile ben Halikarnas Balıkçısı’nı dinlemek üzere müsaadenizi rica ediyorum.
Fotoğraf: Türk İslam Eserleri Müzesi (İstanbul)